Viyana'da GECE

Aslında oldukça ilginç tesadüfler sonucu düştü yolum Viyana'ya. Yeni ülkeler, şehirler, kültürler keşfetmeyi çok sevsem de nedense merak ettiklerim arasında Avusturya olmadı hiç bir zaman. Nedenini, niçinini gerçekten bilmiyorum ama bu yaşıma kadar hiç Viyana'yı görmeyi istemedim.

Hatta Annem sağolsun, şu Zen Pırlanta'nın belirli bir fiyatın üstündeki alışverişlere iki kişilik Avrupa uçak bileti kampanyasına da katılmıştık, sıra tercihlerimizi belirlemeye gelince annem Viyana'yı da sıraya eklemek istediğini söylediğinde nasılsa çıkmaz diyerek, gönülsüz gönülsüz 3. sıraya yazdım bu seçeneği. Derken Zen Pırlanta'dan cevap geldi, vee evet doğru bildiniz! Şansımıza Viyana çıkmıştı! Neyse hediye dedikleri biletin vergisinin herhangi bir uçak biletiyle neredeyse aynı olduğunu öğrenince, biraz da ben Viyana için gönülsüz olunca vazgeçtik gitmekten.

Ben Viyana sayfası böylece kapandı diye düşünürken tabii ki hayat da kendi planlarını yapıyormuş. Bir kaç gün geçmedi ki iş yerinde koordinatörüm beni yanına çağırdı ve Viyana'da alanımla ilgili güzel bir eğitim olduğunu, katılmamın iyi olacağını söyledi. Hızlıca biletler alındı, otelde yerim ayrıltıldı ve ta daaa kendimi Viyana'da buldum!

Uçaktan indiğimde serin ama güneşli bir sonbahar havasıyla karşıladı Viyana beni. Havaalanından duraksız bir şekilde şehir merkezine giden CAT isimli trene bindim ve indiğim yerden de merkeze yakın olan otelimi kolayca buldum. Şehir hakkındaki ilk izlenimim içinde yaşayanların ne kadar insan canlısı ve yardımsever olduklarıydı. Bir çok defa elimde haritamla beni görenler daha ben hiç bir şey sormadan 'Yardımcı olabilir miyim?' diye yanıma geldiler ve yol tarif ettiler. Benim bir şehri sevebilmem için mutlaka insanlarını da sevmem gerekir. Viyana bu bakımdan 1-0 öne geçiverdi hemen.

Viyana'da üç gece kaldım. Ve her sabah saat 8:00' den akşam 17:00'a kadar eğitim vardı, burnumu konferans salonundan dışarı çıkarabildiğimde de hava kararmış oluyordu. Dolayısıyla Viyana'yı sadece geceleri gezebildim. Her şehir gündüz başka, gece başka olurmuş. Bu yazı dizisinde sizlere Viyana'da kısıtlı vakitte ve karanlıkta nereleri gezebildiğimi anlatmaya çalışacağım. Sevgiyle.

Viyana'da İlk Gece

Havaalanından otele geldiğimde oldukça yorgundum, hızlıca üstümü değiştirip, bir şehir haritası edinip kendimi dışarı attım. Ertesi gün iş bakımından yoğun bir gün olacağından planım sadece kısa bir şehir yürüyüşü yapmak ve dönüşte de ününü duyduğum Figlmüller'de bir şinitzel yemekti.

İzlediğim rota şu şekildeydi:






Viyana'ya daha önce yolu düşen arkadaşlarımın "Şinitzel'i Figlmüller'de yemelisin!" tavsiyesi cebimde olduğundan ilk durağım daha önce methini çok duyduğum bu küçük bir pasajın içerisindeki Figlmüller'di.  Fakat ne yazık ki rezarvasyonum olmadığından, restaurant ta ağzına kadar dolu olduğundan Şinitzel hayallerim suya düştü.

Figlmüller'in bulunduğu küçük pasaj


Dönerken bir marketten atıştırmalık bir şeyler alırım diye düşünerek bu sefer Aziz Stephan Katedraline (Sthephansdom) doğru yola koyuldum.

Gece ışıklarının ve önünde duran atlı arabaların yarattığı masalsı havanın etkisi ne kadar bilemiyorum ama Kathedral gerçekten nefes kesici bir ihtişama sahipti!


Aziz Stephan Kathedrali



 Kathedralin İçi

Kathedralin İçi - 2


Tabii ki içine girip, dileğimi tutup mumumu da yaktım :)

Kathedral'den çıktığımda bu kez çok yakındaki Graben caddesine doğru yürüdüm. Bu caddede eskiden meyva-sebze pazarı kurulurmuş, şimdi ise butikler, küçük viyana kafeleri, hediyelik eşya satan dükkanlarla çevrilmiş durumda. Tam ortasında da geçmişte vebadan ölen insan anısına yapılmış olan ünlü Veba Sütunu (anıtı) var. Bu anıt 1679 yılındaki son ve en büyük veba salgınından sonra imparator I. Leopold'un salgın biterse bir anıt yapacağım adağından sonra yapılmış. Bölgenin en bilinen sanat eserlerinden.



Graben caddesinde şöyle bir turladıktan sonra otel odama geri döndüm ve güzel bir uyku çektim.
İşte Viyana'da ilk gecem böyle geçti.












0 yorum oku / yaz:

Yorum Gönder